Nusayrilerin diğer mezheplerden en büyük farkı da reenkarnasyona inanmalarıdır. Anadolu’nun diğer bölgelerinin aksine Nusayriler çocuklarının konuşmaya başladıktan sonra anlattıkları hikayelere kulak verirler, inanırlar, çocuğun konuşmasına izin verirler. Hatay, Adana ve Mersin’de Nusayriler arasında çok sayıda, oldukça şaşırtıcı reenkarnasyon olgularının gözlemlenmesi bu sayede olmuştur.
Hatay ilinde rastlanmış olan bir reenkarnasyon vakası, ilgili mahkeme tutanakları ile zamanın Adana gazetelerinde yer almıştır. Bu olay eski Hatay mebusu olan Ali Şelhum Devrim ile ilgilidir. 1950-1960 arasında İskenderun’da yaşarken kendisini tanımıştım. Kızı Zahide Devrim babamın o zamanlar müdürlüğünü yaptığı T. C. Ziraat Bankası İskenderun şubesinde memur olarak çalışıyordu.
Ali Şelhum Devrim 7–8 yaşlarındayken, bir önceki hayatını tüm ayrıntılarıyla hatırlamış, o hayatında 10- 12 yaşlarına kadar yaşadığı mahalleyi tarif etmiş, o zamanki annesiyle babasına oraya götürmeleri için evdekilere yalvarmaya başlamıştı. Neticede, Devrim’in tariflerinden gitmek istediği yerin Reyhanîye semtinde olabileceğine hükmeden ebeveyni, bir gün çocuğu alıp arabayla Reyhaniye’ye gitmişlerdi. Devrim ilk kez gördüğü bir yerde arabayı durdurmuş ve inerek bir sokağa dalmıştı. Kendisini heyecanla izleyen anne ve babasına “ben buraları tanıyorum” demişti. “şu sokağın ilerisinde sağ köşede bir çeşme olacak, evvelce buraya daima gelir merkebimi sulardım. Evimiz daha ilerideki sokaktaydı. Sokağımız bir meydanlığa açılırdı.” Söz konusu evin kapısını rengini biçimini iç düzenini, kısacası daha önceden görülmeden tarif edilmesi imkânsız olan tüm ayrıntıları bir bir anlatmış, anlattıklarının hepsi de doğru çıkmıştı. Eve ulaştıklarında Devrim, sanki alışkın olduğu bir yere gelmiş gibi, tereddütsüzce kapıyı çalmış, kapıya çıkan bayanın boynuna sarılarak “anneciğim” diye bir çığlık atmıştı. Tabi ne Devrim’i ne de ebeveynini tanıyan bayan şaşkınlıktan donup kalmıştı. Devrim heyecan içinde “anneciğim beni tanımadın mı? Ben ölen oğlun Mehmet’im. Ben gene dünyaya geldim” demiş ve sadece Mehmet’in bilebileceği birçok ayrıntıyı ardı ardına sıralamıştı. 15 yıl önce gerçekten de Mehmet adındaki oğullarını kaybetmiş olan bayanla eşi, bütün bu açıklamalar ve Devrim’in gösterdiği gerçek bir sevinç gösterisi karşısında kendi çocuklarının onda tekrar bedenlendiğini kavrayarak, Devrim’i bağırlarına basmışlardı. Ancak olay bundan sonra çatallaşmıştı. Yeniden bulduğu önceki anne ve babasından ayrılmak istemeyen Devrim, direterek eski evinde kalmıştı. Bunun üzerine şimdiki ebeveyni mahkemeye başvurmuş ve tabi mahkeme Devrim’i onlara vermişti. Ne var ki, küçük Devrim eski ebeveyninden bir türlü kopamıyordu. En sonunda iki aile ortak oğullarıyla ilgili olarak bir karara varmışlardı: Devrim münavebeli olarak, her iki evde de yaşayacaktı. İşte Ali Şelhum Devrim, bu şartlar içinde büyümüş ve milletvekili olmuştur. Olayın mahkeme tutanaklarına geçmiş olması elde sağlam bir kanıt oluşturmaktadır.
Psikiyatrist Dr. Recep Doksat Adana’da bu tür olayları incelemiş, araştırmış ve kitap haline getirmiştir.
Hatay ilinden birkaç örnek:
• Ali Kara: Suriye’de ölüp Türkiye’de doğduğunu söylüyor. Hatay Raskiye köyü, 1972 doğumlu. Bir önceki hayatında adı Cabir Rismen. Bilal ve Rahibe’nin oğlu olarak Cennata köyünde dünyaya gelmiş. 1947-1960 yılları arasında yaşamış. Kullandığı traktör devrilince ölmüş.
• Mehmet Aslan: 1987 doğumlu. Bir önceki hayatındaki annesi yeni doğan çocuğu Mehmet’i rüyasında görüyor. Arayıp buluyor ve çocuğu ailesinden istiyor. Mehmet, bir önceki hayatında Ata Eryılmaz imiş. Ata’nın anne babası Habib ve Raya Eryılmaz’ın iki çocuğu var. Ata ve Nebil. Nebil 15 günlük iken ölüyor. Ata ise üniversiteyi kazandığı yıl Asi Nehri’nde boğuluyor.
• İpek Kart: Hatay Döver köyünde, Besime adında bir hamile kadın; öldürülüyor. Kocası cezaevine konuluyor. Besime ise İnci-Sabri Kart çiftinin kızları olarak Hatay’da dünyaya geliyor. İlkokula giden İpek’in güncesinden okuyoruz:
“Bundan önce de hayatım vardı. Döver köyünde, yeni evli, 8 aylık hamile bir kadındım. Adım da Besime Yayar idi. Eşimle düğünümde takılan takılar yüzünden hep kavga ederdik. Altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu. Beni sürekli dövüyordu. Bir gün yine altınları istedi karşı çıktım dövdü. Evin damındaydık kocam beni itti, dengemi kaybettim aşağıya düşüp öldüm. Ama geri döndüm, şimdi adım İpek Kart ve 12 yaşımdayım.”
8 Ekim 1988 Cumartesi saat 17.00 de TRT 2 de yayınlanan ilgi ve dikkatle izlediğim bir programda Antakya’nın köylerinden seçilen üç vakayla ilgili görüntülere yer veriliyor. Gümüşgöze köyünden onüç yaşındaki Gönül Büyükaşık, önceki yaşamında “Hatice Yeter” olduğunu ve kocasının baskısına dayanamayarak kendisini tren altına atıp intihar ettiğini söylüyor. Yukarıdöver köyünden Demet Kızılkan ise sekiz yaşındaydı ve önceki yaşamında “Besime Yayar” adında, boğularak bir kenara atılan hâmile bir kadın olduğunu belirtiyor. Mağaracık köyündeki Zafer Kazan da beş yaşında olmasına rağmen kendisinin daha önce “Ekrem Paşazaimler” adında, içki ve sigara düşkünü bir adam olduğunu iddia ediyor.Daha sonra programda Dr. Recep Doksat özetle şu yorumu yapıyor:
“Bu vakalar vardır. Reenkarnasyon sadece Güneydoğu illerinde değil, bütün dünyada görülen bir vakadır… Bu olaylar kollektif gayri-şuur (ortak bilinç-dışı) veya sosyal bir inanç konusu olarak geçiştirilemez… Bu konuları incelemek için mutlaka psikolog veya psikiatrist olmaya gerek yoktur… Psikolojik açıdan ruh, beden yok olduktan sonra beyinle birlikte ortadan kalkan bir gölge hadise, bir epifenomen (yan etki) olarak düşünülmüştür… Burada ise teolojik açıdan, beden yok olduktan sonra varlığını devam ettiren, var olan bir cevherden bahsediliyor. Dolayısıyla, teologları (ilâhiyatçıları) da ilgilendiren bir konudur…“
Rahmetli Doksat, Adana’da şâhit olduğu bir reenkarnasyon vakasından bahsettikten sonra, önceki yaşamları hatırlama ile ilgili olarak kendi araştırmalarından bir örnek veriyor ve beynin temporal lobunda bazı aksaklıkların olabileceği hipotezini öne sürüyor.
Programda Dr. Can Polat da daha önce bizzat incelediği 48 vakaya dayanarak, kendi kanaatini örneklerle anlatıyor. ABD, Virginia Üniversitesi adına Türkiye’deki reenkarnasyon vakalarını inceleyen Dr. Polat, daha önce Reşat Bayer’in aynı üniversiteden Prof. Ian Stevenson için yaptığı örnek vaka toplama çalışmasını devam ettirmekte olduğunu ekliyor.
Reşat Bayer‘in Hintli Dr. Banerjee ve ABD’den gelen parapsikolog Prof. Dr. I. Stevenson‘la birlikte Adana’da incelediği yeniden bedenlenme olaylarından bir örnek:
Adana’nın Bahçe semtinde, Abit Süzülmüş adında varlıklı bir adam, iki eşiyle birlikte yaşarmış. 1957 yılında tarlasında çalışan iki işçi tarafından, ahırda başına baltayla vurularak öldürülmüş. İlk eşiŞehide de, aynı kişilerce katledilmiş. Suçlular yakalanmış ve bunlardan Ramazan adlı işçi idam edilmiş.
Abit’in ölümünden yaklaşık bir yıl sonra, olay yerinden birkaç kilometre uzaklıktaki Mıdık’ta Mehmet Altınkılıç’ın bir oğlu dünyaya gelmiş. Çocuk doğduğunda, başında kapanmış bir yara izi varmış. Küçük İsmail yürümeye başladıktan sonra da, omuzunda bir havlu taşımayı adet edinmiş. Daha sonraki soruşturmalarda, aynı alışkanlığın Abit Süzülmüş’te de olduğu ortaya çıkmış. Dört yaşına geldiğinde İsmail, sürekli olarak Abit’in ailesinden söz etmeye başlamış. Bu, çevrede dikkat çekince, İsmail bilim adamlarının kulağına kadar gitmiş.
Bilim adamları çocuğu olay yerine götürmüşler. Beş yaşındaki İsmail, ilk kez geldiği yerde, doğruca ahıra giderek olayı anlatmış. Eski eşi Hatice‘yi görünce, ona sarılarak ağlamış, çocuklarını sevmiş. Ticaret yaptığı kişilere borçlarını hatırlatmış.
Araştırmayı yürüten bilim kurulunun İsmail ile ilgili raporunda, aynı olayla yakından ilişkisi olan Cevriye Bayrıda yer alıyor. İsmail ile aynı yaşta olan Cevriye’nin babası, kızının doğumundan önce bir rüya görmüş. Sağlığında sadece selamlaştığı Abit Süzülmüş, rüyasında kendisine bir emaneti olduğunu ve ona iyi bakmasını öğütlemiş. Adam rüyaya önem vermeyip, unutmuş.
Cevriye, başında bazı yara izleriyle dünyaya gelmiş. Çocuk uykusunda sürekli kabus görüp, “Ramazan geliyor!” diye feryatlarla uyanıyormuş. Küçük kız bir süre sonra, kendisinin Şehide olduğunu ve çocuklarını özlediğini söyler olmuş. Bilim adamlarıyla tanıştırılan Cevriye de, İsmail gibi, Abit Süzülmüş’ün evine götürülmüş. Kız onlara ölümünü anlatmış, çocuklarını görünce sevincinden ağlamış. Şehide’nin daha önce hiç görmediği akrabalarıyla karşılaşınca eski anılarını anlatmış.
Bir keresinde, Şehide’nin kız kardeşiyle karşılaştırılarak, Cevriye şaşırtılmak istenmiş. Kadın, önceden öğretildiği gibi çocuğa şöyle demiş: “Madem ki sen benim kız kardeşimsin, neden evvelki hayatında ben hastalandığım zaman hastanede beni yoklamaya gelmedin?” Cevriye bu sitem üzerine üzülerek şu cevabı vermiş: “Nasıl gelmedim, Fehime? Üstelik, o gün bir de araba bulup iki çocuğumla birlikte gelmedim mi?” Kızın söyledikleri karşısında, Şehide’nin kızkardeşi heyecanlanarak olayın doğruluğunu belirtmiş.
Prof. Dr. Ian Stevenson‘un Güney Anadolu’da yapılan araştırmalarla ilgili raporunda 71 olay yer almakta. Ancak, Reşat Bayer ve Zekeriya Kılıç‘ın yardımlarıyla gerçekleştirilen incelemeler sonunda, 52 olayın doğruluğu teyit edilmiş.
52 olayda, önceki hayatlarını hatırlayan çocuklardan 44’ü erkek. 41 olayda, eski kişiliğiyle çocuk arasında akrabalık yok. 39 olayda, bir önceki ölüm ani ve şiddetli olmuş. 28 olayda, bir önceki ölüme ait yara izleri var. 23 olayda, doğacak çocuğun annesi hamileliğinde işaret edici bir rüya görmüş. 45 olayda, bir önceki kişilikle ilgili tam bilgi toplanabilmiş. 50 olayda, kişinin önceki hayatındaki öldüğü yaş ortalaması otuz. 34 olayda, ölümle doğum arasındaki ortalama süre dokuz ay. Bu da spiritüalistlerin enkarne olmanın başlangıcının ana rahminde sperm-yumurta döllenmesinde başladığı tezini, Tibetlilerin de ölümden sonra genelde dünyanın cazibesine kapılıp hemen, cinsel ilişkide bulunmakta olan bir kadının rahmine geri dönüldüğü tezlerini doğruluyor.
Nusayri Şeyhi Nasreddin Eskiocak, Adil Ali Atalay Can Yayınları tarafından yayımlanan “Yaratıcının Azameti ve Kur’an’daki Reenkarnasyon” kitabında reenkarnasyonun varlığına dair Kuran’dan deliller de gösteriliyor. Eskiocak aşağıdaki ayetleri örnek gösteriyor:
“Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O’na döndürülürsünüz.” Rum 11
“Yaratmaya ilk başlayan/yaratılanları ilk yaratan O’dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O’nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O’nundur. O’dur Aziz, O’dur Hakim…“(Rum 27)
Eskiocağa göre insanoğlu bir defa dünyaya gelmekle ne cenneti hak edebilir ne de cehennemi; insanoğlu dirasetini bir yaşamda bitiremez. Örneğin Hıristiyan bir çocuk doğuyor ve ölüyor. Müslüman değil; daha iman’a davet edilmedi, bir şey yapamaz, o ne cenneti ne de cehennemi hak eder. Cenabı Allah nereye götürecek onu? Peki Allah’ın adaleti nerede kaldı? Biz reenkarnasyona yüce Allah’ın kitabına, gerçeklere dayanarak inanıyoruz. Ve gözümüzle defalarca hadiseler görmüşüz. Yüce Allah imanımızı güçlendirmek için bu hadiselerin çoğunu Hatay’da gösteriyor. Tabii dünyanın her tarafında tekrar dünyaya gelen insanlar mevcuttur.
Reenkarnasyon vakaları Türkiye’de neden belirli bir bölge dahilinde yoğunlaşmakta ve o yöredeki ana dili olarak Arapça konuşan yurttaş topluluğu arasında tezahür etmekte? Bu sorunun aşikar cevabı şudur: çünkü bu yurttaş topluluğuna dahil olan kişiler arasında, temelde bir reenkarnasyon inancı mevcuttur. Ve bu inancın önemli bir veçhesini de, cinayet gibi şiddet unsuru taşıyan ölümler sonucunda dünyadan ayrılanların gene doğacağı düşüncesi oluşturuyor. Neticede, çocuklar önceki hayatlarına ilişkin hatıralarını açıkladıklarında, aileleri ve çevrelerindeki kişiler, negatif bir tepki göstermiyor, hatta ısrar etmeleri halinde bu iddialarının doğruluğunu tahkik ediyorlar. Tabii büyük bir yüzdesi de önceki yaşamlarında cinayete kurban gitmiş kişiler oluyor. Peki, bu inanç neden sadece yöre halkının Arapça konuşan kesiminde mevcut? Bu sorunun karşılığı olarak iki ayrı görüş ileri sürülmekte. Bir görüşe göre bu inancın kaynağını Kur’an oluşturmaktadır. Çünkü Kur’an’ın bazı ayetleri reenkarnasyonun gerçekliği hakkındaki beyanlar olarak yorumlanabilmektedir. Ve ana dilleri Arapça olan bu kişiler de Kur’anın orijinal Arapça metni okuyabilmelerinden ötürü bu ayetlerin anlamını idrak edebilirler ve böylece bu tür bir itikata sahip olabilirler denilmektedir.
İkinci görüşe göre, bu yurttaş topluluğunun mensupları asılları Türk olup, bir zamanlar Horasan’dan Mısır’a göç etmişler, orada Arapçayı benimsedikten sonra bu kez Adana yöresine gelip yerleşmişlerdir. Dolayısıyla Horasan ile Mısırdaki kadim inançların uzantılarını taşımaktadırlar ki, reenkarnasyon inancı da bunların arasında yer alır.
Aslında bu iki görüşü bir arada değerlendirmek de mümkündür. Şöyle ki, Horasan göçmenleri, Müslümanlık öncesinin kadim öğretilerinden gelen eski inançlarını, Kur’andaki ilgili ayetlerle pekiştirmek suretiyle zamanımıza kadar korumuş olabilirler.
Not: Aşağıdaki sayfalardan yararlanılarak derlenmiştir;
http://www.spiritualizm.com/index2.html
http://www.turandursun.com/forumlar/archive/index.php/t-5643.html
Kaynak: https://bpakman.wordpress.com/reenkarnasyon/nusayrilerde-reenkarnasyon/
[…] olarak Facebook sayfamıza Nusayriler ile ilgili olan Nusayrilerde Reankarnasyon yazısını paylaştığımızda bir kaç kullanıcımızdan bu isimlendirmenin doğru olmadığına […]